13 Nisan 2010 Salı

Kibir

Kibir, en büyük oyunum.”

Bu söz “Şeytanın Avukatı” filminde, şeytanı oynayan Al Paçino’ya ait. “Hey dostum senin sorunun, o koca kıçınının kafandan daha büyük olması.” tadındaki Amerikan filmi senaryolarından beklenmeyecek derecede iyi bir replik.

***

Türbesi Üsküdar’da bulunan devrinin en büyük kadısı olan Mahmut Hüdai hazretlerinin meşhur kıssasıda tam bununla il ilgiliydi işte;

İlimde, edepte, nefis kontrolünde ve bir çok konuda ruhunu terbiye edip bulunduğu toplumda da “kadı” olarak çok iyi bir makama ulaşan Mahmut Hüdai, şeyhinin kapısına gider ve “oldum mu” diye ayaklarına kapanır. Şeyhi “daha değil” der. Hüdai büyük bir merak ve hazla sorar “daha ne yapmayalım, ne kaldı geriye” der. Şeyhi kendinden gayet emindir. Cevabı çabucak verir. “En zor olanına geldik, şimdi kibiri yenmem lazım.” Bu söz üzerine Hüdai makamı, mevkiyi her şeyi bırakır ve sokaklarda ciğer satmaya başlar.Yani devrinin en makamlı işinden devrinin en aşağı işine terfi eder. Bir kaç ay boyunca ciğerleri kendi temizleyip, sokak sokak gezerek küçük bir arabayla ciğer satar ve bu şekilde ölür.



***



“Ölmeden önce ölünüz”


Bu ayeti kerimeyi alimler, müctehitler, irfan ustaları, hakikat yolcuları ve bir çok kimseler tarihin bir çok döneminde yorumlamaya çalıştılar.Çoklarının soluklandıkları yerler ve ulaştıkları netice aynı idi.

İnsanın kendini tanıması ve ruhunun cehennemde terbiye olmayıp dünyada terbiye olması için, ölmeden önce bazı vasıflarının ölmesi gerektiği kanaatine vardılar.

Neydi bu insanın, ölmeden önce öldürmesi gereken vasıfları;

Önce şehveti öldürmesi gerekirdi insanın.Sadece cinsel şehvani duygularının değil tüm hırslarının, ihtiraslarının ölümü.

Sonra “insanın iştahını öldürmesi gerekiyor” diyor Piri Mevlana.Bu ölüm sadece tokluğun ölümü diye anlamamak gerekir tabii. Özgürlüğün ölümü her şeyden kısıtlı kalmanın ölümü.

Bu iki ölümün birleşimini nefsin ölümü diyebiliriz.

Daha sonraki ölüme kıyafetin ölümü diyor irfan ustları.Kıyafetin ölümü yani libası terketmenin ölümü. Kıyafetin ölümünden kasıt makam,mevki,rütbeden sıyrılıp avam arasında çıplak kalmak. Burada bahsedilen ölüm, sadece bedenin kıyafetinden değil kalbi örten kıyafetin ölümüdür.

***

İşte bu 3 ölüm aslında sadece islam felsefesinde değil tüm doğu felsefelerinde mevcuttur. Felibeli Ahmet Hilmi’nin “Amak-ı Hayal” isimli kitabında bu 3 ölümünde hikayelerini bulabilirsiniz.

Hindistan’daki ve Tibet’deki  “Buda” rahiplerinin yaptıklarıda bu 3 ölümün tatbikidir aslında.Çoğu cinsel münasebette bulunmazlar. Yemeleri içmeleri çok azdır. Hatta hayvansal gıda hiç tüketmezler. Kişisel hırsları, ihtirasları yoktur. Avrupaya ve Amerikaya oryantalizm pazarlayan sahte kel kafalı amcaları saymazsak gerçek budaların makam, mevki, para, pul gibi kaygıları da yoktur. Özgürlük deseniz yılın 6 ayı manastırlarından hiç çıkmazlar. Ama genede eksik bir şeyler vardır ve bir türlü olamazlar. Olduklarına ikna olmazlar.

Eksik olanı, doğu felsefelerinin ve tüm felesefelerinin tamamlanmış ve olmuş olanı olan İslam felsefesi tanımlar.

Son ölümü Cemil Meriç “hareket” olarak tanımlar.

Diğer ölümler hareketi kısıtlarken, eylemsizlik hatta negatif eylem olarak tanımlanırken. Bu ölüm hepsinin aksine eylemin ta kendisidir.

Bu ölüm diğer 3 ölümü tamamladıktan sonra avama, ahaliye geri dönmektir. Ahalinin arasında gezinmek, yaşamak, hayat kavgasına girmek, karıncalar gibi ezilmektir.Halkın dertleriyle hemhal olmaktır. İşte ruhlarını tamama erdirmek isteyenler için en zor olanı budur.


Buna biz kibirin ölümü diyebiliriz. Alimlerin hepsinde bulunan kibirin,ölümüdür. İşte bu kibiri öldürmek için tekkeden, manasırdan, mağaradan artık neredeyse saklanılıyorsa ordan çıkıp ahaliye dönmek gerekir.

Bir nevi Hz peygamberin “Oku” ayetiyle beraber Hiradan Mekke çarşısına oradanda Hatice’nin kucağına dönüşüdür. Örtülere bürünüştür. Ve örtüden de çıkıp tebliğe başlamaktır.

Bu ölüm diğer ölümlerden çok daha zor bir ölümdür insan. Şeytanın insana secde etmeyip Allaha isyanıda bu kibirdendi.



***

Bu ölümü herkes başaramamıştır tabiki.

Misal Cemil Meriç, Nurettin Topçu gibi alimler hayatları boyunca bulundukları evden hatta o evin içimdeki odadan çıkmamışlardır. Muhteşem kitaplar, muhteşem felsefeler oluşturmuşlardır.Hatta benim ve birçoklarının böyle yazılar yazmalarına sebeb olmuşlardır. Ama halkın arasına girmeyip, kendilerini saklayıp tamamlanamamışlardır.

Tabi birde bu son ölümü deneyip beceremeyenler vardır. Buna en iyi örnek Hallacı Mansur’un “En el Hak” deyip linç edilip öldürülmesidir. Hallacının bugün “En el Hakla” ne demek istediğini anlıyoruz. Ama zamanında anlaşılamayıp, öldürülüşünün sebebide halkın arasına dönmeye çalışıp, beceremeyiştir. Bu beceremeyişin bir diğer örneğini de “Takva” filminde olmayla olma arasında kalan başrol oyuncusunun filmin sonundaki delirme halidir.

Piri Mevlananın, Hz Şem’e olan aşkınıda bu son ölümle açıklayabiliriz. Konya halkı ile Şems arasında kalan Pir’in bu arada kalması da kibirin ölümü olana son ölümü tamamlayıp tamamlamama arasında kalmasıdır. Ama günümüze kadar ulaşan ve tüm halka mal olan Mesnevisinden anlaşılıyor ki; Şems’in kendisi terketmesi neticesiyle bu son ölümü tamamlamıştır Hz Pir.

Üsküdarlı alim Aziz Mahmut Hüdayinin devrinin en büyük kadısı iken makamı mevkiyi ve her şeyi bırakıp, sırf kibrinin öldürmek sokaklarda ciğer satmasıda bundandır. Bu son ölümü başarmak içindir.

Türkiye’nin sayılı mühendislerden ve alimlerinden olan Erbakanın ve Türkiye’nin en iyi şairlerinden, edebiyatçılarından ve “diriliş felsefesiyle” en iyi düşünürlerinden olan Sezai Karakoç’un siyasete girmeside bundandır. Bu son ölümü tamamlamak içindir. Tamamlayıp tamamlayamadıklarını tabiki tarih belirleyecektir.


***

Bu makaleden sonra ölümü birazcıkta olsa anlamak isteyenlere tavsiyem; Vang Gogh’un 1890’da yaptığı “Kargalar Buğday Tarlası” isimli tabloya bakmalarıdır. Aslında Amsterdam’a gidip orjinal bakmak çok daha ilham verici olabilir ama siz internetteki kopyalarıyla idare edin. Ve tablodaki ölümü temsil eden simsiyah hatta katrani siyah olan kargalara ve çürümüşlüğü, tamamlanamamayı temsil eden sapsarı buğday tarlasına bakın.



13 Nisan 2010/Salı
entropi