7 Ağustos 2010 Cumartesi

Ya “Evet” Ya terket

Bu başlığı tercih etmemin nedeni pek tabii ilgi çekmek ve yazıyı okutmak. Yoksa “hayır”cıları ülkeden kovmak falan değil.

Önümün, arkamın, sağımın, solumun “laz” olduğu ,“Yakalama kararı kalktı, herkes ordu evinden pardon saklandığı yerden çıksın artık” türünden esprilerin yapıldığı sıkıcı bir arkadaş buluşmasının tam ortasındaydım. Espriler giderek berbatlaşıyor ve hatta “Karargahtan kim gitsin? 01 İlker. 02 Aslan. 03 Işık. 04 Atilla. 05 Saldıray. Boşluk bırak 1923’e gönder ...” türüne kadar gelmişti.

Saçlarım birbirine yapışmış, boynumdaki kir çizgileri terle ve ısıyla iyice belirginleşmiş ve güneşin altındaki başım zonklaya zonklaya ağrıyordu. Bu ağrının sebebi bu esprilermi yoksa biraz evvel ki halı saha maçı mı tam emin olamıyordum.

Baş ağrısının yanında bir de oturduğumuz halı saha lokalinin televizyonunda Nihat Doğan’ın “evet” klibi yayınlanmaz mı! Yayınlanır tabii.

Kendimi bisküvisini çayın içerisinde haddinden fazla tutan, akabinde bisküvisinden kopan parçasını çayının içine düşüren çocuk gibi hissettim. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı ne çay ne bisküvi.

İşte bu klipten sonrasıda aynı böyle olacak gibi geldi bana. Ne ben , ne de diğer “evet”çiler için hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.

Şimdi çıkıp bir “hayır”cı, bana buradan yüklense  -ki yapmadıkları iş değil-  ne cevap vereceksin diye kara kara düşünmeye başladım.

İmdadıma birden yılmaz “hayır”cı Fazıl Say yetişti. Bende Nihat Doğan’a karşı burdan yüklenirim dedim.

Evet, evet

Lümpen demokrat Nihat Doğan’a karşı, kentli faşist Fazıl Say...

***                                                             ***                                                                                                    

Sabah sabah her şey kötü başlamıştı bir kere. Önce yepyeni çoraplarla ıslak banyoya dalmıştım.Sonra yeni kesilmiş tırnaklarla yeni alınmış gömleğin düğmelerini ilikleme eziyeti. Üzerine birde halı sahada, kalecimizin eldivenleriyle forvete kadar açılarak gol atmaya çalışması. Son olarakta Nihat Doğan’ın “evet” klibi.

Tüm bunlar yetmez gibi birde , gittiği evde tamamı demli çay isteyip içinede 3 şeker atan sömürücü misafir kıvamında olan Kılıçdaroğlu çıkmaz mı karşıma?

Televizyonda Giresun vaazına denk geldik. Fındık üreticisiyle hemhal olmaya çalışıyor Kılıçdaroğlu. Ne güzel ne olgun ne kibiri ayaklara altına alacak bir davravış. Bu davranışı lafım yok haşa.

Ama çıkıp da “bu anayasa değişikliği paketi siz fındık üreticine ne faydası var?” demesi yok mu. Orada ipler koptu işte. İçinde ancak ve ancak temel hakların bulunması gereken bir en üst bir hukuk metni olan Anayasa metni için çıkıp ta vatandaşa “sizin fındık fiyatlarınızda ne gibi bir iyileşme yapıyor?” demek popilizm falan değil, şark kurnazlığı hiç değil. Bu bildiğimiz çürük malı kakalayıp ortadan kaybolmuş tüccar rolüdür. Hırsızlıktır.

Fındık üreticisinin fındık fiatlarıyla ilgili sorunları varsa , bunlarda iyileştirme yapılacaksa bunun yeri anayasa metni midir?

Asla.

Bunun yeri Fiskobirliğin o yılki mevzuatıdır. Buda bir hükümet politikasıdır. Seçim zamanı meydanlarda yada herhangi bir zaman bir basın toplantısında eleştirilebilir.

Neden “hayır” diyebileceğini anlatamayan bir garip zümre bu yollara başvuruyor.

Mhp lideri Bahçeli farklı mı?

Hayır

O da çıkıp “bu paket bölünmenin hukuki zeminin hazırlayacak” türünden zırva argümenlerle “Hayır” demeye çağırıyor.

Değişiklikteki 26 maddenin ve geçici maddelerin tamamını okumuş biri olarak şunu söylüyorum ki. Bu değişiklik paketinde ne açılımla ilgili ne de herhangi bir etnik kesime verilmesi muhtemel haklarla ilgili bir tek kelime yok.

Bu değişiklik paketinin ana omurgası hukukun dengeye gelmesinden başka bir şey değildir.

İşte bu hukuki denge için,

Üstünlerin hukuku değilde,

Hukukun üstünlüğü için

Ya “Evet” Ya terket!...

07 Ağustos 2010/Cumartesi
entropi