19 Temmuz 2010 Pazartesi

Yazlık Yazı

Eğer gençken solcu değerleri ve ezilmiş hakları savunan, orta yaşlara gelince ise parayı bulan ve bağlı bulunduğu dergiye yazlık polyanna yazıları yazması gereken bir yazar olsaydım;





Denizden gelen ses yâda denizkızının şehri Assos...

Mavi ile yeşil evlense sanırım evleri burada olurdu. Bu çiftin çocukları da denizkızı olurdu. Denizkızı da ancak buralı olurdu Yani Assos’lu. Kaz dağlarıyla, tanrıların insanlara en yakın olduğu yerle karşı karşıya burası. O yüzden Aristo burayı seçmiş olmalı, tanrılara daha yakın olmak için...


Buradan ayrılması o kadar zor ki. Hele birde ayrılışınız Ağustos sonuna, yani toplanmamış, çürümeye yüz tutmuş üzümlerin zamanına denk gelirse daha da zor. Çünkü ayrılırken burnunuza gelen üzüm kokuları ve o kokuların zihninizde bıraktığı Assos şarabı hissi sizi sanki geri çağırıyor. Of tanrım.

Burada birde dostumuz oldu Perihan. Ortak dostumuz Ozan’ın deyimimizle Perroş. Ah Canımsın…

Şehirli, plazalardan kaçmak isteyen kadınların hep istediği şeyi yapmış Perroş. Gitmiş Ege’nin bu sahil kasabasında küçük bir butik açmış. Ve yaklaşık 5 yıldır küçük ama bir o kadar da şirin olan bu butiği işletiyor. “İşler nasıl Perroş?” diye sorduğumda ise, her defasında varoş esnaf kıvamında “Çorba kaynıyor” demez mi. Alem kadın şu Perroş...

Kocasından ayrıldıktan sonra aldığı nafaka parasıyla açmış burayı. Bir nevi hayattan, aşktan kaçmış.

Bende o dönemki kız arkadaşım alışveriş yaparken tanışmıştım. Şimdi ise kız arkadaşımla ayrıldık ve Perroş sayesinde yılda 1 haftada olsa görüşüyoruz. Butiği küçük ama yüreği kocaman biri Perroş...

Bu yazıyı sensiz nasıl geçebilirim. Bize hazırladığın kahvaltıları ve barbekü partilerini nasıl unutabilirim. Assos’un eşsiz hellim peyniri ancak bu kadar güzel yapılabilir. Ve turşu

Camın önünde iri gövdeli temiz bir kavonoz , içinde de bodur ama tıknaz salatalıklar. Saltalıkları koruyan limonlu, sarımsaklı dereotlu bir su. Suyun bittiği yerde, kavonozun ağzını sıkıca kapatan beyaz bir bez. Harikulade bir salatalık turşusu yani

Ve Assos kurbağaları...

Karşıdan karşıya geçerken ayağınızın altında kalmaktan kıl payı kurtulan ,sabahın en er saatinde ısınmış asfalta karışmaya başlayan geceden kalma çiğnenmiş kurbağalar...

Ve bir hamak üzerinde yakamozları seyre dalarken fonda illaki Leman SAM veya Sezen.

Dillerde ise memleket meseleleri , tıpkı üniversitedeki idealist günlerdeki gibi...

Birazdan da bakarsın kudurur deniz. Ve birazdan dalgaların sırtından fışkırır rüzgâr. İşte biz tam bu anda mehtaba karşı bir iki Nazım şiiri okuruz ve belki soframıza, şarabımıza, balığımıza darağacından kalkıp Deniz de gelir denizden.

Ve belkide Fikriye. Ne dersin…

Not: Bu yazı yaşanmamıştır.Tamamı uydurmadır.Ve çeşitli yerlerde yazılan bu tip yazıları ve yazarları tiye almak amaçlı yazılmıştır.



19 temmuz 2010/ Pazartesi
entropi