20 Aralık 2010 Pazartesi

Bir Pazar Akşam Üzeri Umarsızca Uzanmak Yâda Starbucks’da Mocha Frappucino

Starbucks ‘u seviyorum. Her şeye, her gelene rağmen. Nedensiz bir tutku gibi.

Özellikle “mocco frappucino” su harika ötesi. Kahvenin üzerinde dıştan ama bir o kadar da kahveye dâhil mocca sosu. - Son yılların en mükemmel icadı olsa gerek. - Mocca’nın üzerinde bir de kar haline getirilmiş bu soğukta bile iyi giden buzlu krema.














Hele birde kahveyi elinize aldığınızda, avucunuzun ayalarını ısıtan o sıcaklığı yok mu? Sevdiceğiniz elinden sonra ki en iyi ısınma alternatifi. Bebeğin, Boğaziçi’nin orta yerinde soba borusu ile köy evi kıvamında ısınma hissi.

Burada ki insanları da seviyorum. Alper’i… Evlilik hazırlığı yapan absürt, çocuksu değil bilakis çocuğun ta kendisi olan o çifti – her ikisini de – ... Yan tarafımızda İngilizce kasan ve fakat Fransızca havası veren gençleri… Köpeği ile oynaşan kadını… İkonografik türbanlıyı… Hepinizi seviyorum. Din, dil, ırk lehçe ayırt etmeden. Kardeşçesine. 

Kahvenizin üzerine ekebileceğiniz şekerlerin bile çeşitleri var burada. İsterseniz kahverengi, isterseniz bildiğimiz beyaz şeker, isterseniz de diet yapanlar için sarı şeker. 

Lokum. Kahvenin yanında alabileceğiniz seçkin bir aksesuarda. Çifte kavrulmuş kakaosuyla, damağa çeyrek kala eriyik hale gelmesiyle çok iyi bir tamamlayıcı.  

Tatlılarından bahsetmemekte olmaz tabii. Tatlı dediğim az evvel bahsettiğim lokumla karıştırılmasın lütfen. Zira burada ki tatlılara aksesuar yâda tamamlayıcı denemez. Kahve almadan da deneyebileceğiniz ama kahveyle birlikte de müthiş bir uyum içinde olan başlı başına bir ürün. Gerek browni çeşitleri, gerek turtaları gerekse de meyveli dilim pastaları, kahve ile alacağınız hazzın klasmanını 2 hatta 3 gömlek yukarı yaşıyor.

Ev sıcaklığında burası. Balkonu da var, koltuk takımında kahve içme imkânı da, arzu ederseniz masada sohbet etme olanağı da yâda ne bileyim “Number One” da “Şhakira” dinleme keyfi… Ne isterseniz o var. Ve tabii her ev gibi kahvenizi de kendiniz almanız gerekiyor. Self servis durumundan şikâyetçi olup “Biz kalktık mı işemeye kalkarız. Bir de kahveyi çayı da mı kendimiz alalım kardeşim? ” türünden söylenmeleri olan orta yaşlı amca dahi  sonlara doğru sevdi burayı.

Yerinizden kalkıp siparişinizi verdikten sonra isminizi alıp, kahvenin üzerine isminizi yazıp, hazırlanınca gayet sıcak bir hitapla “Falanca bey kahveniz hazır” demeleri de muadillerinde olmayan ve onları ayrı bir kategoriye taşıyan güzelliklerden bir diğeri. 

Pek tabi ki güvenlik endişesi burayı da sarmış. Bazı uygulamalarında, güvenlik – özgürlük dengesinde güvenlik yana tavır alınmış. İş bu nedenle tuvaletleri de şifreli hale gelmiş burasının. – ki burada tuvalete tuvalet denmiyor, lavabo deniyor - Dışardan gelenler kullanmasın, içerde bulunan gerçek müşteri güvenliğine tehdit oluşturmasın diye. Bebek şubesinin şifresi ise 8896 dır efendim.

Kahvenin yanında su getirilmemesinin de Türk adetlerinin tam tanınmamasına veriyor ve göz ardı ediyorum. Zira bu kadarcık kusur kadı kızında da olur.

Son olarak İstanbul’da ki en iyi şubesini ve favori menümü vererek bitiriyorum.

İstanbul da ki en iyi mekânı denize sıfır avantajı ile tabi ki Bebek Şubesi.

Tavsiye edebileceğim menüsü ise; kahverengi şekerli ve kokao likörlü lokumu ile beraber alınmak kaydıyla  mocco frappucino ve kakolu alt taban üzerine yayılmış vişneli dilim pasta. Sadece 14 lira efendim. Afiyet olsun. Sağlıcakla ve ışıklar içinde kalın.

Not: Bu yazı için kızmayın efendim. Eğlenceli ve ironik olsun ve sizi sıkmasın diye, Pollyanna Sosyal Demokratı tadında bu dille kaleme alınmıştır.

entropi